DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERLER
Lazerler diş hekimliğinde kullanılan sayısız araçlardan biridir. Doğru
eğitim sonrası doğru endikasyonda doğru ayarlarda kullanıldığında
öncelikle hastalara sonra da hekimlere faydalı olabilmektedirler. Lazer
diş hekimliğinin “zevkini çıkarabilmek” için öncelikle lazer güvenliği
konusunda, sonrasında lazer-doku etkileşimi ve en sonunda da tabii ki
lazerlerin spesifik klinik kullanımları hakkında doğru kaynaklardan
bilgi edinmek gerekmektedir. Farklı dalgaboylarına sahip lazerlerin
etkilerinin farklı olacağına göre en efektif yatırım için hekimin
öncelikle bu etkileşimleri öğrenerek kendi klinik uygumalarına uygun
dalgaboyunu seçmesi gerekmektedir. Günümüzde ülkemizde fiyat performans
oranı en iyi görünen lazer çeşidi diyot lazerler olmakla beraber bu
lazerlerin de yetersiz kaldığı yerler ve her cerrahi alet ile olduğu
gibi yanlış kullanım sonucu hastaya zarar verme riski vardır. Bu
risklerin bilinmesi zararın önüne geçmede alınacak en önemli adımdır.
Nd:YAG lazeri diyot lazerle paralel endikasyonlara sahiptir. Her iki
lazerin de birbirne üstünlükleri mevcuttur. Er:YAG lazeri ise hem sert
hem yumuşak doku uzaklaştırmada kullanılabilmesi nedeni ile en çeşitli
endikayona sahip lazer çeşididir. Bu lazerin bu kadar farklı
endikasyonda etkin bir şekilde çalışabilmesi için hekime parametreleri
üzerinde maksimum oranda modifikasyona izin verebilmesi çok önemlidir.
Lazerlerin endikasyonlara göre tek başlarına, farklı bir lazer ile
beraber veya klasik yöntemlere ek olarak kullanılması en doğru seçenek
olabilir. Genel çerçevede bakarsak cerrahi ve konservatif tedavi
alanlarda doku uzaklaştırmada tek başlarına veya birden fazla dalgaboyu
beraber, periodontal ve endodontal tedavilerde dezenfeksiyon amaçlı
klasik yöntemlere ek olarak kullanılmaktadırlar.
Cerrahi müdehalelerde sert doku uzaklaştırmak için şu anda
kullanılabilecek tek lazer çeşidi erbiyum lazerlerdir. Bu lazerlerin
enerjilerinin termal enerjiye dönüşümü su molekülleri aracılığı ile
olduğundan dolayı sert dokular ısınmadan uzaklaştırılabilmektedir. Bu,
müdahale sonrasında kalan kemik yüzeyinde vitalite kaybına neden
olunmamasını ve aynı zamanda yüzeysel dezenfeksiyon sağlamaktadır. Ayıca
işlemin kontak gerektirmemesi nedeniyle müdehale sırasında hastanın
herhangi bir titreşim ve baskı hissetmemesi de bir avantajdır. Su
moleküllerinin patlayarak dokuyu uzaklaştırması sayesinde kemiğin frezle
kaldırılmasıyla oluşan özellikle spongiyöz kemik içine talaşların ve
mikroorganizmaların itilmesi lazer kullanıldığında gerçekleşmez. Tüm
bunlar (dokunun ısınmaması, dezenfeksiyon ve artık dokunun kalmaması)
yirmi yaş dişinin çıkarılması, apikal rezeksiyon, sinüs penceresi
açılması, blok greft alınması gibi operasyonlarda hastaya operasyon
sonrası daha az ağrı ve ödem ile konfor olarak döner.
Granülasyon dokusunun temizlenmesi amacı ile yapılan cerrahi
müdehalelerde uzaklaştırılacak yumuşak doku, sert doku komşuluğundadır.
Bu durum yine sert dokuda hasara neden olmayan erbiyum lazerlerinin
kullanımını uygun kılar. Yine erbiyum lazerinin sudaki abzorpsiyonu
etkileşimin temeli iken enerjinin dokuya boşaltım süresi olan atım
süresinin (pulse) uzatılabilmesi etkinliği azaltarak sadece yumuşak
dokuların uzaklaştırılması sağlar. Bu durumda daha önceki avantajlar
aynen geçerli olurken artı olarak çok ince duvarlara komşu granülasyon
dokularını (diş çekimi sonrası implantasyon öncesi ince vestibül duvar
veya fenestrasyonun kuronalindeki kemik köprüsü komşuluğundaki
granülasyon dokuları gibi) uzaklaştırırken kemiğe mekanik travma da
yaratmadan işlemimizi gerçekleştirebilmekteyiz. Bu durum özellikle
anterior bölgelerde uzun dönem estetik sonuçlar için ve genel olarak da
osseoentegrasyon için avantaj teşkil etmektedir. Ayrıca periimplantitis
durumunda titanyum yüzeyinde hasara neden olmadan ilgili bölgenin
dezenfeksiyonu da sağlanabilmektedir.
Frenektomi, vestibül derinleştirme, irritasyon fibromu gibi büyümelerin
alınması gibi yumuşak doku cerrahilerinde ise yine erbiyum lazerleri hız
ve minimum anestezi gerektirmeleri, iyileşmede gecikmeya neden
olmamaları nedeni ile tercih edilebilirler. Yine burada parametrelerin
değiştirilebilmesi önem taşımaktadır; eğer atım süresi yeterince
arttırılabilirse doku hasarı yaratmadan oluşan ısı miktarı artacak ve
hemostaz sağlanabilecektir. Bu gerçekleşmediğinde ise ikinci bir dalga
boyunun devreye girmesi gerekmektedir. Diyot lazerlerinin ve Nd:YAG
lazerinin özellikle hemoglobindeki abzorpsiyonu bu lazerlerin kuvvetli
hemostaz gerçekleştirmelerini sağlar. Fakat ısı artışı nedeni ile
iyileşmede bir miktar gecikme olur. En kuvvetli hemostaz CO2 lazeri ile
gerçekleşirken en geç iyileşme de bu lazer ile elde edilir. Hızlı ve
kanamasız çalışması, tek endikasyonu olan yumuşak doku cerrahisi için
CO2 lazerini uygun bir seçenek kılarken sert dokularda en kısa
etkileşimde bile yaratabileceği karbonizasyon nedeniyle sert doku
komşuluğunda kullanımı mikroskop büyütmesi gibi çok detaylı kontrol
altında gerçekleştirilmelidir.
Kuron boyu uzatılması işleminde erbiyum lazerlerin iki avantajı
görülmektedir. Öncelikle ısı yaratmadan kullanılabilmesi anestezisiz
çalışmasını sağlamaktadır. Dokunun ısınmaması biyolojik aralığa saygılı
olunması önkoşulu büzülme olmaması sonucu ile gingival seviyenin
değişmemesini sağlar. Aynı durum implant üstlerinin açılmasında da
geçerlidir ve aynı gün veya kısa bir zaman sonrasında protez işlemleri
için ölçü alınması mümkündür. Yine her iki endikasyon için yumuşak
dokuya ek olarak sert dokunun da uzaklaştırılması gerektiğinde erbiyum
lazerleri lazerler arasında tek seçeneğimiz olmaktadır.

Cerrahi olmayan periodontal tedavide klasik olarak diş yüzeylerinin
temizlenmesi, kök yüzeyi düzleştirilmesi işlemleri ile kombine olarak
daha derine penetre olabilen ve pigmentli bakterilerde abzorbe olarak
onları dehitrate eden diyot lazerler ve Nd:YAG lazeri kullanılmaktadır.
Bu lazerler kök yüzeyi düzleştirilmesi işleminden önce yapıldığı
takdirde geçici olarak dezenfeksiyon sağlanmış olacak bu sayede kök
yüzeylerinin düzleştirilmesi sırasında bakteriyemi riski azaltılacak ve
antienflamatuar etki sayesinde de görüş arttırılacaktır. Bu aşamadan
sonra bir hafta ara ile 2 seans daha cep dezenfeksiyonu uygulanabilir.
Bu işlem özellikle sigara içen bireylerde nikotinin iyileşmeye olumsuz
etkisi azaltmak açsından önemlidir. Kök yüzeylerinin üzerindeki
diştaşlarının özel fiber uçlar sayesinde erbiyum lazerler ile
uzaklaştırılması mümkündür. Bu işlemi lazer ile yapmanın en önemli
getirisi işlem sırasında ve sonrasın hassasiyet olmamasıdır. Bahsi geçen
endikasyonda birden fazla lazer tipi klasik yönteme ek olarak
kullanılabilir. Lazer destekli yeni ataşman prosedürü (LANAP) ile kısmi
de olsa rejenerasyon sağlanabilmiştir. Bu onarım harici cerrahi olmadan
ilk defa gerçekleştirilebilmiştir.
Endodontal tedavide yine esas amaç dezenfeksiyondur. Burada lazer desteği
alınacak ise iki yol izlenebilir. Birincisinde klasik yöntemler ile kanal
sistemi temizlenerek genişletilir. Eğeleme sonucunda ana kanal içinde oluşan
smear tabakası, daha sonraki adımda derin dezenfeksiyon sağlayacak lazer
penetrasyonu arttırmak ve kanal dolgu patının dentin tübüllerini daha iyi
tıkamasını sağlamak amacı ile erbiyum lazerler ile veya Nd:YAG lazeri ile
temizlenir. Bu aşamadan sonra hidroksiapatit içinde penetre olan yine Nd:YAG
ile veya diyot lazerler ile derin dezenfeksiyon sağlanır. Bu penetrasyon
dentin tübülleri, isthmus, apikal delta veya yan kanal gibi
mikroorganizmaların ulaşılamadan kalabileceği alanlara (1100µm derinliğe
kadar) doğru derin dezenfeksiyon sağlar. Kimyasal ajanların etkileri
100µm’ye kadar olması lazer ile bir avantaj sağladığımızı gösterir. Diğer
yenilikçi yöntem ise çok kısa atım süresi olan bir erbiyum lazer cihazı ile
enerjinin sıvı dolu kanalın ağzına iletilmesi sonucu oluşan akustik şok
dalgalarının tüm kanal sistemini temizlemesi ve dışarı doğru sürüklemesidir.
Kullanılan sıvı hipoklorit ise bu sıvının derine itilmesi ile dezenfeksiyon
sağlanır. Serum tercih edilmiş ise tamamen temizlenen kanal sistemi Diyot
veya Nd:YAG lazer ile dezenfekte edilir. Her şekilde el aletleri veya döner
aletlerin ve antimikrobiyal ajanların ulaşamadığı alanlara ulaşmak mümkün
olmaktadır.
Konservatif tedavi alanında erbiyum lazeri parametre yelpazesi geniş bir
cihaz ise airator hızını geçebilmektedir. Ama bu şekilde verilen enerji
biyofiziksel etkileşimden dolayı her ne kadar termal hasar vermese de ağrıya
sebep olabilmekte (oluşan akustik şok dalgaları nedeni ile) ve selektiviteyi
ortadan kaldırmaktadır. Halbuki yine özellikle atım süreleri olmak üzere
parametrelerin doğru ayarlanması sayesinde günümüzde en geçerli
konseptlerden olan minival invazif yöntemlerin bir adım önüne geçerek
selektif çalışabilmekteyiz. Sağlam doku ile çürük dokular arasındaki yapısal
değişiklik ve su içeriği sayesinde lazerin sade çürük dokuları
uzaklaştırarak sağlam dokuları bırakması sağlanabilmektedir.bu durum
özellikle pulpanın üzerinde çok ince sağlam bir dentin köprüsü kaldığı
durumlarda önem teşkil etmektedir. Manuel kontrolden biyaofiziksel kontrole
geçiş sayesinde selektif kalınabilmekte, prognoz iyileştirilebilmektedir.
Kaynak | Erbium | Diyot / Neodymium |
Kromofor | Su, HA | Hemoglobin, Melanin |
Penetrasyon | Sığ | Derin |
Genel Endikasyonlar |
|
|
Avantajları |
|
|
Dezavantajları |
|
|

Nd:YAG ve diyot lazerlerin herpetik lezyonlar ve hemanjiomları
tedavileri gibi çok spesifik endikasyonları haricinde biyomodülasyon
özellikleri kullanım endikasyon listesini çok arttırmaktadır. Bu
lazerler hücre döngüsünü ve kanlanmayı arttırma (anti-enflamatuar etki),
ağrı giderme, sinirsel iletimi iyileştirme ve miyorelaksan etkileri
gösterebilmektedirler.
Pedodonti alanında anestezi ihtiyacının azalması, selektif çalışma, ses
farklılığı, titreşim ve baskı olmaması genel olarak lazer kullanımının
avantajları arasındadır.
Bu özelliklerin hepsi tedavi başarılarını arttırmakta ve diş
hekimlerinin
mesleklerini sevmeleri için birer neden oluşturmaktadır. Tüm bunların
hekimlerin tedavilerine tam entegrasyonu, bu tedavi protokollerinin
oluşturulmalarının altında yatan biyofiziksel etkileşimlerin ve
cihazların özelliklerinin ilgili eğitimlerde öğrenilmesi ile mümkün
olabilir.